BRUGGE & BELÇİKA (kasım 2014)


Brugge…Belçika’nın belki de en turistik şehri. Fotoğraflarını ilk gördüğümden beri en çok gitmek istediğim yerlerden biriydi. Kasım ayında, bu hayal gerçek oldu…


Hava durumunu kaç haftadır takip ediyordum. Belçika kasım ayı içinde bir tek bizim gideceğimiz hafta sonu yağışlı olacaktı. Genelde şanslıyımdır ama bu sefer yağmura yakalanmaktan kurtulamadık


PGS, Bruksel’in 2 havaalanına da uçuyor. Bizim bileti aldığımız dönem sadece Bruksel’in epey dışındaki “Charleroi” havaalanına uçuyordu. Ulaşım biraz karışık.  Şöyle özetleyeyim:

Charleroi – Brüksel : yaklaşık 50 km
     ** Brussel city shuttle : her 30dk.da bir havaalanı – Bruksel tren istasyonu (Brussel midi station!!! Burası ana tren istasyonu değil) arasında çalışıyor. (10 euro)
    ** Bruksel merkeze ulaşmak için, midi station’dan tek durak giderek şehir merkezi tren istasyonuna ulaşabilirsiniz ya da taksiye binebilirsiniz. (merkez – midi taxi: 8 euro)
   
** Charleroi’den Brugge’e gideceğim derseniz, Midi tren istasyonuna yukarıda anlattığım gibi city bus shuttle ile varıp buradan trenle Brugge’e geçebilirsiniz. Midi station – Brugge arası trenle 1 saat sürüyor (13.5 euro/kişi)



Otobüsün üzerinde yazdığı gibi, bu havaalanından Luxemburg’a da gidebilirsiniz. Yeni destinasyon?


Booking’ten otel rezervasyonu yaptırdıktan sonra otelimiz bize mail attı. Şehrin tüm ayrıntıları, restoranlar ve Brugge’e ulaşım için bir firmanın web adresini gönderdi. Biz de havanında sağanak yağışlı olması ve 4 kişi olmamız nedeniyle Brugge’e transferimizi bu firma üstünden yaptık. (Charleroi – Brugge : 90 dk: 120 euro /4 kişi vito / www.vandersteenstefaan.be)    



Brugge’e varana kadar bardaktan boşalırcasına yağmur yağdı. Otelin kapısında bizi otel sahibi David karşıladı sımsıcak gülümsemesiyle. David aslında bir ressam. Otelin alt katındaki odayı atölye olarak kullanıyor. İlginç resimleri var. Hangi teknikle yaptığını ve resimlerinde neleri anlatmaya çalıştığını uzuuun uzun anlatıyor.


Kaldığımız yere otel demek kadar doğru bilmiyorum. (Nuit blanche guesthouse / www.bb-nuitblanche.com ) Bir ortaçağ evi burası. 3 odası var. ikisinde biz kaldık zaten. Diğerinde de David kalıyor.



Huzur verici bir müzik çalıyor evin içinde. Dışarıda kıyıdaki nehrin üzerine düşen yağmur damlalarının sesi…


Odalarda da orta çağ esintisini bozmamış. Yatak, koltuklar, eşyalar, şömine bile o dönemi çağrıştırıyor. TV yok ama isterseniz projeksiyon cihazı var. Brugge ve orta çağ ile ilgili filmlerden oluşan güzel bir arşiv de var.


Şehre yağmurla beraber daha da sükunet inmiş gibi. Biz istanbul'dan gelmişiz. Koşturmaya alışmışız ama bu şehir buna izin vermiyor sanki. David de vermiyor...küçücük şehri bütün sakinliğiyle tane tane anlatıyor bize...


Yeni bir şehirdeki en güzel an. Bir yere yetişme telaşı olmadan atıyoruz kendimizi sokaklara. Bu şehrin müzelerini, tarihi noktalarını çok bilmiyorum. Bu safer sadece Brugge'ü yaşamak istiyorum. Tek istediğim yürümek yağmur altında....


Filmi andıran sokaklarıyla Brugge, dünyanın en güzel tadına da ev sahipliği yapıyor. Belçika'nın çoğu şehri gibi burada da adım başı çikolata dükkanları bulunmakta. İsmi en çok geçen "Chocolate line", bu ününü hakediyor. Çeşit ve şekil öyle çok ki...



Bu kadar çikolata meraklısı olan ben her yerde çikolata görmekten olsa gerek istediğim keyfi alamadım. İnsan yine de damak tadının alıştığını arıyor. Tam fındıklı, sütlü çikolata...


 Bu küçük şehirde sokaklar bizi Markt Meydanı'na götürdü. Bu meydan hemen yanındaki Burg meydanı ile beraber ortaçağdan beri şehrin en önemli meydanları. Meydanın en önemli yapısı (Brugge'ün simgesi) Belfry kulesi. Eskiden gözetleme kulesi olarak kullanılan yapı, güzel havalarda Brugge manzarası için ideal konumda. (kule çıkış ücreti 8 euro). Ayrıca bu kulede sürekli değişen melodilerde (tam 47 tane) çan sesi yükselmekte. Şaşırmayın...
,

Gittiğimiz dönem itibariye Markt meydanında christmas market hazırlıkları vardı. 1997 tarihinden beri meydan trafiğe kapalıymış. Bizim için Brugge'deki en keyifli etkinlik (hele de yağmurlu havada) faytonla gezmekti. Markt meydanı, fayton gezisi için başlangıç ve bitiş noktası. Fayton sürücüleri genellikle bayan ve gezilen yerleri tarihleriyle kısaca anlatıyorlar (36 euro)


Kaldığımız 2 gün boyunca yağmur hiç eksik olmadı. Şehrin en güzel gezi noktalarından biri olan Beguinage (Begijnhof) bölgesini ancak fayton gezisi sırasında görebildik. Faytoncular burada atlarını dinlendiriyor. Bizlere de fotoğraf çekme zamanı kalıyor. Şehrin bu tarafını güzel bir günde ve biraz daha bol zamanda gezmek çok isterdim.







Otelimiz “Our lady’s church” (meryem ana kilisesi) ile bitişik konumda. Buraya gelmeden önce izlediğimiz George Clooney’in “The monuments men” filminin de ana konusunu oluşturan Michelangelo’nun “Madonna and child” heykeli, bu kilise içinde yer alıyor.


Heykel, 1504 yılında Michelangelo tarafından yapıldıktan sonra Brugge’lü bir tüccar tarafından İtalya’dan alınarak Brugee’e getiriliyor. Yazılanlara göre Michelangelo yaşarken İtalya dışına çıkartılan tek eseriymiş.


Havaların güzel olduğu günlerde Brugge’de yapılacak en güzel aktivite kanal gezisi şüphesiz. 5 ayrı noktadan tura başlayabilirsiniz. (biri de bizim otelin önü ). Biz bu geziyi yapamadık hava şartlarından ama nedenini bilmediğimiz güzel bir kutlama anına denk geldik.



Akşam yemeğini David’in de önerdiğin yerel bir pub da yedik. (CAMBRINUS / http://www.cambrinus.eu/english.htm). En çok bira çeşidinin bulunduğu bu yerde bira bulup da içmek pek kolay olmadı bizim için...






Yemek sonrası yağmur biraz durunca, şehri daha rahat gezebildik. Sokaklarda turistlerden başka kimse yok gibi. 



Gecemizi Markt meydanında içtiğimiz kahvemizle sonlandırıyoruz. 


Sabah kahvaltıya indiğimizde Hande bize bir sürprizi olduğunu, David'ie yardımcı olan bayanın kızına Türkçe kelimeler öğrettiklerini söyledi. İlk başta kolay kelimelerle başlayan bu tekrar işi küçük kızın tüm kelimeleri tekrarlamasıyla ilginçleşmeye başladı tabi


Bizim küçük kızımızın ismi Meryem. Annesi uzun yıllardır David ile çalışan bir Türk. Yıllardır Brugge'de yaşıyor. Aynı zamanda da yüzme ve dalgıçlık dersi veriyormuş. Ne kadar güzel değil mi?


Kahvaltımız bu eve ve David'e çok uygun.  Masa bir tablo gibi süslenmiş. Omletimizin bile sanatsal bir görüntüsü var. 




Kahvaltı sonrası kısa bir yürüyüş sonrası taksiyle Brugge tren istasyonuna, oradan da Brüksel'e tren ile 1 saatte varıyoruz. Konforlu ve keyifli bir yolculuk yapıyoruz.


Otelimiz, ana meydana çok yakın mesafede. (Royal Windsor hotel Grand Palace)

                         

Hava kararmadan kendimizi sokaklara atıyoruz. En yakın noktamız Brüksel'in en iyi bilinen yeri. Grand Palace Meydanı. 


UNESCO dünya mirası listesinde de bulunan bu meydanda Belediye binası ve Brüksel müzesi göz kamaştırıcı binalardan birkaçı. Herhalde benim şu ana kadar gördüğüm en güzel meydan. Bu meydanı kartpostala çeviren bir düzenlemesi de var. Her yıl ağustos ayında Grand Palace Flower Carpet düzenlenmekteymiş. Çiçeklerden oluşan bir meydan... Ne kadar güzeldir kim bilir...


Bizi gece ışıklandırılmış hali bile etkilemeye yetti


Şehrin ikinci simgesi Grand palace meydanına çok yakın mesafede ne olduğunu ve neden ünlendiğini anlayamadığım Manneken Pis (işeyen çocuk) heykeli bulunuyor. 


Feridun'un önünde fotoğraf çektirdiği restoranın bira işeyen çocuğu daha enteresandı bence


Akşam yemeği daha önce Paris'te de yediğimiz "Leon de Bruxelloise"de yedik. İçerisi kaç kat bilemiyorum. Yine de bizim gibi biraz sıra bekleyebilirsiniz. Benim gibi deniz ürünlerine özellikle de midyeye bayılıyorsanız asla kaçmaz



Yemek üstü tatlı isteğimizi çikolatacılarda söndürüyoruz. Buradı çikolata şekillerinde sınır tanımıyor gerçekten...


Sabah kahvaltımızı Bruksel waffle'ı ile yapıp bir enerji deposu olarak İstanbul'a dönüşe hazırlanıyoruz.


Bu güzel hafta sonu gezisinde bize eşlik eden sevgili arkadaşlarımız Hande & Feridun'a da teşekkür ederiz
























1 yorum:

  1. Brugge'de gece gecirmek akillicaymis. Ben olsam ucundan basindan 2 gunluk Amsterdam da eklerdim. :)

    YanıtlaSil